30 Ağustos 2013 Cuma

Taraftara ilk “Gezi” cezası kesildi

Hatırlanacağı gibi Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, 'Stadyumları siyasi gösterilerin merkezi haline getirenler hukuki bedelini öder' diyerek taraftarları tehdit etmişti.

Adana Demirspor-Gaziantep Büyükşehir Belediyespor maçından sonra ilk ceza kesildi.

Adana Demirspor tribününde “Her yer Taksim her yer direniş” pankartını açan taraftara “siyasi ve ideolojik’ çağrışımlara neden olduğu” gerekçesiyle “seyirden men” cezası verildi. Taraftar hakkında “Yasa dışı pankart açmaktan dolayı” işlem yapıldığı öğrenildi.

Bu karar Türkiye’de stadyumlarda açılan yasa dışı pankarta verilen ilk ceza oldu. Ayrıca bazı taraftarlara hakaret içerikli tezahürat yaptıkları gerekçesiyle işlem başlatıldı.

Spor Toto Süper Lig 'in 2'inci haftasında Kasımpaşa- Kayserispor maçında da  "Kasımpaşa çocuğu Tayyip Erdoğan", "Polise uzanan eller kırılsın", "Çevik Kuvvet oley" ve "Gel bakalım gel bakalım Kasımpaşa'ya gel bakalım" tezahüratları yapıldı.

Ayrıca başta futbolcu Emre Belözoğlu olmak üzere birçok futbolcu ve taraftar sahalarda Rabia işaretleri yaptı.

Bunların dışında da statlarda AKP yandaşı “ideolojik” pankartların sayısı hiç de az değil.


Bakalım bunlar için de işlem yapılacak mı?

Barış İçin El Ele

1 Eylül Dünya Barış Günü, Adana'da 31 Ağustos Cumartesi günü Saat 17.00'da 5 Ocak Meydanından başlayıp, Atatürk Parkında son bulacak. Yürüyüşte Suriye'ye yapılan emperyalist müdahale de protesto edilecek... Tüm savaş karşıtlarını bekliyoruz.

27 Ağustos 2013 Salı

MUSTAFA ÖZENÇ KİMDİR?



1959'da doğduğu Samsun'da okumaya başladıktan sonra '76-77'de Yüksek Mühendislik Okulu'na, Adana'ya geldi. Burada faşist güçlerin etkinliğinin sonucu olarak, öğrencilere ‘ya okulu bırakıp eve dönmek ya da faşist saflara katılmak’ seçeneği sunuluyordu. Mustafa Özenç ikisini reddederek, faşistlere karşı mücadeleyi tercih edip devrimci gençlik mücadelesine katıldı.

Özenç, okulundaki faşist işgalin kırılmasında önemli rol oynadı. Sonrasında Adana'da devrimci fikirlerin etkinliğinin artmasında ve yayılmasında önemli etkileri oldu. Bugün olduğu gibi o zaman da devrimci düşüncelerin yeşermesini istemiyordu iktidar, baskılar baskıları getirdi ardından 12 Eylül faşist darbesi gerçekleşti. Bir kere yakalandı ve kaçtı. Ardından, 2 Mart 1981'de yakalandıktan sonra 5 ay bile geçmeden idam kararı onaylandı ve 20 Ağustos 1981 günü idam edildi. Bu süre zarfında avukatıyla bile görüştürülmedi ve idamından sonra 10 yıl boyunca mezarı bulunamadı. 10 yıl sonra cezaevinden çıkan arkadaşları mezarını buldu ve 21 yıldır mezarı başında anmalar düzenleniyor.


Bir arkadaşı anlatıyor:
“Onu tanıyanlar için işte abartmasız Mustafa: olağanüstü mütevazi, olağanüstü sade, soğukkanlı, az konuşan, militan ve coşkulu bir ruh ve bitmez bir enerji kaynağıydı.
O daha çok mahallelerdeki militan mücadelenin içinde oldu. 1978′de Zillidede mahallesindeki faşist işgalin kırılması aşamasında yakalandı, bir günlük gözaltından sonra serbest bırakıldı. Daha sonra Barkal, Diap, Nedimbey ve Fevzipaşa mahallelerindeki faşist işgallerin kırılması mücadelesinin de içindeydi. Bu mahallelerdeki faşist örgütlenmeler halkla birlikte bir ay gibi kısa bir sürede dağıtıldı.
Sonraki yıl Manteks fabrikasındaki faşist MİSK (Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu) örgütlenmesinin geriletilmesi ve giderek de yok edilmesinde fabrika çalışanlarıyla birlikte mücadele işinde yer aldı.
Artık onu herkes tanıyordu. Gençliğine rağmen herkesin sevdiği biri haline gelmesi tüm zamanını ve enerjisini halkına adamasındandı. Mahallelerde herkes onu evine almak için birbiriyle yarışırdı. 1979′da Direniş Komiteleri’nin örgütlenmesi onun en önemli işi haline gelmişti…”
Mustafa Özenç, 12 Eylül gelince bir grup arkadaşıyla birlikte Tarsus Karabucak Ormanı’na çekildi. 7 Ocak 1981 günü Ayhan Alan ile birlikte motorsikletle arkadaşlarının yanlarına dönerlerken, orman bekçisi Hayri Şimşek’in ihbarı üzerine düzenlenen operasyonun içine düştüler. Çıkan çatışmada Ayhan Alan yaralı yakalandı. İlk anda yakalanmayan Mustafa Özenç de çok geçmeden yakalanarak sorgu için Tarsus’a Jandarma Karakolu’na götürüldü.
“…Karakoldaki astsubay erlere dönüp bağırır· “Çözün şunun ellerini, bunlar ancak masum ve savunmasız insanları vururlar, bunlar satılmış ve korkaktırlar.”
Erler kelepçeyi çözerler. Mustafa’da yakaladıklarında bulunamayan bir silah vardır. Kelepçesi çözülür çözülmez Mustafa silahı çeker ve önce muhbir bekçi Hayri Şimşek’e ateş eder, ardından silahına davranan Astsubay H. Hüseyin Özcan’a bir el ateş eder, silah seslerini duyunca odaya gelen Astsubay Nihat Özbay’a da ateş eden Mustafa, erlerin arasından elde silah geçer. Çıkış kapısında silahına davranan jandarma eri Şaban Öztürk’ü de vurduktan sonra kaçıp gider.
Bir fırında iki gün saklanan Mustafa, Adana’daki arkadaşlarına telefon ederek yerini bildirince arkadaşları gelip onu Tarsus’tan götürürler. Bu arada her yerde, Adana’da Mustafa aranıyor, üst üste operasyonlar düzenleniyor.
Ve nihayet yerini saptayan Cunta güçleri 2 Mart 1981 günü Adana’da İstiklal mahallesinde düzenledikleri bir operasyonda Mustafa’yı yeniden ele geçirirler. Hemen sorguya alınan Mustafa, Karakol eylemi dışında hiçbir suçlamayı kabul etmez. Kısa süren bir göstermelik yargılamadan sonra 13 Mart 1982 günü Adana 1 no lu Askeri Mahkemesi kararı verir: İdam!
Oldukça hızlı bir onay süreci yaşanır. Askeri Yargıtay’ın onayından sonra Cunta’nın generalleri de basarlar imzayı.”
Mustafa Özenç, beş ay süren ölüm bekleyişini şiirler ve mektuplar yazarak geçirir.
Arkadaşlarına yazdığı son mektup:

“Ben hiçbir karşılık gözetmeksizin, kendimi Türkiye emekçi halklarının sömürü, baskı ve zulme karşı verdikleri “insanca yaşama” mücadelesine adadım.
Bizatihi emperyalizm tarafından yönlendirilen oligarşinin resmi, sivil tüm güçleriyle halka karşı ilan ettiği sindirme. köleleştirrne, yok etme savaşına karşı Türkiye halklarının “DEVRİMCİ YOL”unda mücadele ettim.
Yürüdüğüm yolun engebeli, dolambaçlı ve sarp olduğunu biliyordum. Doğruluğuna inandığım bu yolda ilk düşen de ben değilim. Son düşen de olmayacağım. Bu savaş kurtuluşa kadar sürecektir.
İnsanlığın bu onurlu savaşında bir sıra neferi olarak ölmek, ölümlerin en yücesidir.
Er ya da geç… Zafer Türkiye emekçi halklarının faşizme karşı birleşik devrimci savaşının olacaktır.
Her zaman için onur duyduğum birlikte olduğumuz Türkiye emekçi halklarının kurtuluşu uğrunda omuz omuza çarpıştığımız Devrimci Yol saflarından beni ancak ve ancak ölüm ayırabilirdi. Ki bu da, geride mücadelemizi “kurtuluşa kadar” sürdürecek yoldaşlar olduğu müddetçe, şerefli bir nöbet teslimi olarak, beni hiçbir şekilde korkutacak bir olay değildir. Ancak istemeyerek bu nöbeti teslim ettiğim için üzüntü duyabilirim. Türkiye’de devrim yapmak için yola çıkan siyasi hareketimiz, izlediği doğru eylem ve mücadele çizgisiyle kısa sürede büyük mesafeler katetmiş ve emekçi kitlelerin büyük sempati ve güvenini kazanabilmiştir. Bu arada çeşitli eksikliklerimiz dolayısıyla sınıflar mücadelesinde yetişmek olanağı bulamadığımız olaylar olmuştur.
Devrimci Hareketimizin kazandığı prestijde hiç kuşkusuz, yiğitçe çatışarak, ya da işkence tezgahlarında direnip sır vermeyerek, ölen, sakat kalan ve zındanlara tıkılan yoldaşlarımızın payı çok büyüktür. Ne yazık ki yiğit yoldaşlarımızın kanı pahasına sağlanan bu prestije gölge düşüren, devrimci hareketimize önemli ölçüde zarar veren dönekler ve hainler de çıkmaktadır. Bunlar zora gelince “paçayı kurtarma” düşüncesiyle bir anda Türkiye emekçi halklarına karşı sorumluluklarını unutmakta ve acizlikleriyle hem kendilerini hem de diğer birçok kişiyi utanacak duruma düşürmektedirler.
İşin ilginç yanı böyle alçaklar, genellikle fazla işkence görmekten ziyade, psikolojik zayıflıktan dolayı çözülmektedirler.
Herşeye karşın Devrimci Hareketimizin bu sorunların üstesinden geleceğine ve Türkiye Halklarının kurtuluş bayrağını oligarşinin burçlarına dikeceğine olan inancım tamdır.
Bu inançla sizleri selamlar, devrim yolunda başarılar diler ve satırlarımı büyük devrimci CHE’nin şu sözleriyle bitiririm:

“Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin
savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa
ve silahlarımız elden ele geçecekse,
başkaları mitralyoz sesleriyle,
savaş ve de zafer naralarıyla
cenazelerimize ağıt yakacaklarsa,
Bu uğurda ölüm hoş geldi, safa geldi.”

20 Ağustos 1981'de Adana Cezaevi'nin infaz avlusunda gecenin üçünde Mustafa Özenç idam edilir.


GENÇLİK MUHALEFETİ'Nİ TANIYALIM



     Gençlik muhalefeti 29 kasım 2008 tarihinde gerçekleşen Bir Adım Daha Forumunda binlerce üniversiteli , liseli ve mahalleli gencin katılımıyla kurulmuş bir gençlik örgütüdür. Kurulduğu günden bu yana , kısa sürede Türkiye'nin en önemli gençlik potansiyelini bir araya getirerek geleceğe ve özgürlüğe dair umutların isyankar adresi olmuştur.
     Bugün 50 küsür ilde faaliyet gösteren GENÇLİK MUHALEFETİ parasız-kamusal-bilimsel-demokratik üniversite için mücadele etmektedir. LİSELİ GENÇLİK MUHALEFETİ baskıya ,gericiliğe ve paralı eğitime karşı mücadelenin haykıran gençlik bayrağıdır. Bayrağındaki haykıran genç teslim olmamayı , her zaman her yerde isyanı simgeler.

     Onlar gördüğü her haksızlık karşısında ürperen CHE'nin yoldaşlarıdır.
Mahallelerde de dayanışmanın, öfkenin ve mücadelenin adresi GENÇLİK MUHALEFETİdir. Yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik karşısında; emeğe, doğaya yönelen tüm saldırılar karşısında emekçi halkla birlikte mücadelenin en ön saflarında GENÇLİK MUHALEFETİ vardır. Ülkemizi sömüren, kardeş halklarla düşmanlığa sürükleyen emperyalizme karşı bağımsız Türkiye mücadelemiz 68’den bugüne devam etmektedir.
     GENÇLİK MUHALEFETİ tüm bu mücadele pratiklerini yarını bugünden kurma perspektifiyle yürütür. Söz, yetki ve kararı bugünden yarına gerçek sahipleriyle buluşturmayı hedefler. Kurumsallığı en aşağıdan en yukarı demokratik mekanizmalarında, merkeziliğinde ve dayanışmacı iç ilişkilerinde açığa çıkarmayı hedefler.


     Ülkemizin her yanını saran gerici karanlığa, sömürüye ve zulme karşı GENÇLİK MUHALEFETİ geleceğe ve özgürlüğe koşar. İsyan koşusu hiç tükenmeyecek olan GENÇLİK MUHALEFETİ her zaman aynı çağrıyı yineler:
Haydi arkadaşlar! Mücadeleye!
Yarını bugünden kurmaya!
Karanlığın efendilerine diz çöktürmek için, isyan koşusuna!